Untitled 2

24.05.2011

4. Daire 2011/2014 E. , 2011/4464 K. VERGİ USUL KANUNU (213) VERGİ USUL KANUNU GELİR VERGİSİ KANUNU (193)

4. Daire         2011/2014 E.  ,  2011/4464 K.
  • VERGİ USUL KANUNU (213) VERGİ USUL KANUNU
  • GELİR VERGİSİ KANUNU (193) GELİR VERGİSİ KANUNU
  • İDARİ YARGILAMA USULÜ KANUNU (2577) Madde 7
  • İDARİ YARGILAMA USULÜ KANUNU (2577) Madde 49
  • 1982 ANAYASASI (2709) Madde 153

"İçtihat Metni"

Özeti : İhtirazi kayıtla verilen beyanname üzerine düzenlenen tahakkuk fişinin iptali istemiyle açılacak davada dava açma süresinin tahakkuk fişinin düzenlenme tarihinden itibaren başlayacağı hakkında.

            Temyiz Eden Taraflar: 1.   …  Anonim Şirketi

            Vekili                        :       Av. …- Av. …

                                                2.   Mecidiyeköy Vergi Dairesi Müdürlüğü

            İstemin Özeti    : Davacı şirket tarafından ihtirazi kayıtla verilen 2009/11 nci dönemine ilişkin muhtasar beyanname üzerinden tahakkuk eden gelir(stopaj) vergisinin fazla ödenen kısmının kaldırılması ve faiziyle birlikte iadesi istemiyle dava açılmıştır. İstanbul 6.Vergi Mahkemesinin 23.12.2010 günlü ve E:2010/310, K:2010/3573 sayılı kararıyla; Anayasa'nın 153 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında, kanun, kanun hükmünde kararname, veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümlerinin iptal kararlarının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkacağı, gereken hallerde Anayasa Mahkemesinin iptal hükmünün yürülüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabileceği, bu tarihin kararın Resmi Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemeyeceğinin hükme bağlandığı, anılan maddenin son fıkrasında ise, Anayasa Mahkemesi kararlarının Resmi Gazetede hemen yayımlanacağı ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağının belirtildiği, Anayasa Mahkemesinin 8.1.2010 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 15.10.2009 günlü E:2006/95, K:2009/144 sayılı kararıyla, Gelir Vergisi Kanununun 103 üncü maddesinde yer alan "fazlası %35 oranında" ibaresinin ücret gelirleri yönünden iptaline, iptal hükmünün altı ay sonra yürürlüğe gireceğine karar verildiği, Anayasaya aykırı olduğuna karar verilerek iptal edilen ve bunun sonucunda hukuk alemindeki varlığı ortadan kalkan yasa hükmüne göre karar verilmesinin "Anayasanın üstünlüğü" ve "hukuk devleti" ilkelerine aykırı olduğu, iptal hükmünün altı ay sonra yürürlüğe gireceğine karar verilmiş olmasının, yasama organına iptal kararının gerekçesine uygun olarak yeni bir düzenleme yapması için olanak tanımak ve ortada bir boşluk yaratmamak amacına yönelik olduğu, bu nedenle gelir vergisi tarifesinin ücret gelirlerine de uygulanacağına ilişkin yasa hükmünün Anayasa Mahkemesi kararıyla hukuken ortadan kalmış olması neticesinde, ücret gelirlerinin belli bir miktarı aşanlarının %35 oranında vergilendirilmesinin mümkün olmadığı, davacı adına ihtirazi kayıtla verilen beyanname üzerine yapılan tahakkukun %35 vergilendirme oranı üzerinden vergilendirilen kısmının iptali ile bu kısma isabet eden meblağın ücretlerinden fazla kesinti yapılan asıl mükellef çalışanlara iade edilmek üzere davacı şirkete iadesinin gerektiği gerekçesiyle tahakkukun iptaline ve fazla kesilen kısmın iadesine, faiz isteminin reddine karar verilmiştir. Davacı, faiz verilmesi gerektiğini, davalı İdare, davacı şirketin dava açma ehliyeti olmadığını, ayrıca Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümezliği ilkesi uyarınca iptal kararlarının Resmi Gazetede yürürlüğe girdiği tarihten itibaren ve geleceğe ilişkin olarak hüküm ve sonuçlarını doğuracağı ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararının altı ay sonra yürürlüğe gireceğini hükme bağlaması nedeniyle de, yürürlükteki mevzuat hükümleri uyarınca karar verilmesi gerektiğini ileri sürerek, kararın bozulmasını istemektedirler.

            Savunmanın Özeti : Davalı İdare tarafından davacı temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuş olup davacı tarafından savunma verilmemiştir.

            Tetkik Hakimi Gülbin Günhan'ın Düşüncesi : İhtirazi kayıtla verilen beyanname üzerine tahakkuk eden verginin otuz günlük dava açma süresi içinde dava konusu edilmesi gerekir. Olayda ise, 2009/Kasım dönemi muhtasar beyannamesi ve ihtirazi kayıt dilekçesi 17.12.2009 gününde davalı İdareye verildiğinden en son 18.1.2010 gününde dava açılması gerektiğinden 20.1.2010 tarihinde açılan davanın süreaşımı nedeniyle incelenmesi mümkün değildir. Bu nedenle, Vergi Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

            Danıştay Savcısı Erhan Çiftçi'nin Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.

            Taraflar temyiz dilekçelerinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemlerin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

 

TÜRK MİLLETİ ADINA

            Hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince gereği görüşüldü:

            Davacı şirket tarafından ihtirazi kayıtla verilen 2009/11 nci dönemine ilişkin muhtasar beyanname üzerinden tahakkuk eden gelir(stopaj) vergisinin fazla ödenen kısmının kaldırılması ve faiziyle birlikte iadesi istemiyle açılan davayı kısmen reddeden Vergi Mahkemesi kararı taraflarca temyiz edilmiştir.

            2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7 nci maddesinin 1 nci fıkrasında, dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay'da ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gün olduğu, aynı maddenin 2 nci fıkrasının (b) bendinde, dava açma süresinin vergi, resim ve harçlar ve benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezalarından doğan uyuşmazlıklarda: tahakkuku tahsile bağlı olan vergilerde tahsilatın; tebliğ yapılan hallerde veya tebliğ yerine geçen işlemlerde tebliğin; tevkif yoluyla alınan vergilerde istihkak sahiplerine ödemenin; tescile bağlı vergilerde tescilin yapıldığı ve idarenin dava açması gereken konularda ise ilgili merci veya komisyon kararının idareye geldiği tarihi izleyen günden başlayacağı hüküm altına alınmıştır.

            193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun "Muhtasar Beyanname" başlıklı 98 inci maddesinde, 94 üncü madde gereğince vergi tevkifatı yapmaya mecbur olanların bir ay içinde yaptıkları ödemeler veya tahakkuk ettirdikleri karlar ve iratlar ile bunlardan tevkif ettikleri vergileri ertesi ayın yirmiüçüncü günü akşamına kadar bildirmeye mecbur oldukları belirtilmiştir.

            Olayda, davacı tarafından 2009/Kasım dönemi muhtasar beyannamesi ve ihtirazi kayıt dilekçesi süresi içerisinde 17.12.2009 gününde davalı İdareye verilmiştir. Davacının muhtasar beyanname verme süresi içinde ihtirazi kayıt içeren dilekçesini İdareye verdiği ve aynı gün düzenlenen tahakkuk fişi ile ihtirazi kaydın kabul edilmediği hususu tartışmasız olduğundan, tahakkuk fişinin düzenlendiği tarihten itibaren 30 günlük dava açma süresi içinde dava açılması gerekmektedir.

            Bu durumda, 17.12.2009 tarihine göre en son 18.1.2010 gününde dava açılması gerekirken 20.1.2010 tarihinde açılan davada süreaşımı bulunduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, dava açma süresi geçirildikten sonra açılan davanın süre aşımı nedeniyle incelenmesi mümkün bulunmadığından işin esasını inceleyen Vergi Mahkemesi kararında yasaya uygunluk görülmemiştir.

            Bu nedenle, İstanbul 6.Vergi Mahkemesinin 23.12.2010 günlü ve E:2010/310, K:2010/3573 sayılı kararının bozulmasına 24.5.2011 gününde esasta oybirliğiyle, usulde oyçokluğuyla karar verildi.

 

KARŞI OY

            Davacı şirket tarafından ihtirazi kayıtla verilen 2009/11 nci dönemine ilişkin muhtasar beyanname üzerinden tahakkuk eden gelir(stopaj) vergisinin fazla ödenen kısmının kaldırılması ve faiziyle birlikte iadesi istemiyle açılan davayı kısmen reddeden Vergi Mahkemesi kararı taraflarca temyiz edilmiştir.

            213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 8 inci maddesinde, mükellef, vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu terettübeden gerçek ve tüzel kişi, vergi sorumlusu, verginin ödenmesi bakımından, alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olan kişi olarak tanımlanmış, 4 üncü fıkrasında ise, Vergi Usul Kanunu'nun müteakip maddelerinde geçen "mükellef" tabirinin vergi sorumlularına da şamil olduğu açıklanmıştır. Aynı Kanunun "Vergi Mahkemesinde dava açmaya yetkili olanlar" başlıklı 377 nci maddesinde ise, mükelleflerin ve kendilerine vergi cezası kesilenlerin, tarh edilen vergilere ve kesilen cezalara karşı dava açabilecekleri, 378 inci maddesinde de, Vergi Mahkemesinde dava açabilmek için verginin tarh edilmesi, cezanın kesilmesi, tadilat ve takdir komisyonu kararlarının tebliğ edilmiş olması, tevkif yoluyla alınan vergilerde istihkak sahiplerine ödemenin yapılmış ve ödemeyi yapan tarafından verginin kesilmiş olması gerekliliği hükme bağlanmıştır. Aynı Kanunun "Vergi kesenlerin sorumluluğu" başlıklı 11 nci maddesinin, 1 inci fıkrasında ise, yaptıkları ve yapacakları ödemelerden vergi kesmeye mecbur olanların, verginin tam olarak kesilip ödenmesinden ve bununla ilgili diğer ödevleri yerine getirmekten sorumlu oldukları, 2 nci fıkrasında da, bu sorumluluğun bunların ödedikleri vergiden dolayı asıl mükellefe rücu etme hakkını kaldırmayacağı hüküm altına alınmıştır.

            Vergi Usul Kanunu'nun 8 nci maddesinde tanımlanan şekliyle vergi sorumlusu, verginin ödenmesi bakımından alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olan gerçek ve tüzel kişileri ifade etmektedir. Türk Vergi Sisteminde vergi mükellefi ile hukuki veya iktisadi bir ilişki içine giren gerçek veya tüzel kişinin yani vergi sorumlusunun, mükellefe ödeme yaparken ödenecek tutardan bir kısmını vergi olarak kesip vergi dairesine yatırma sorumluluğu bulunmaktadır. Yaptıkları veya yapacakları ödemelerden vergi kesmeye mecbur olanlar, vergilendirmeye ilişkin işlemin belgeye bağlanması, kesintilerin muhtasar beyanname ile beyanı ve verginin vergi dairesine ödenmesi gibi ödevleri yerine getirirler. Dolayısıyla vergi kesenlerin sorumluluğu, asıl mükelleften keserek vergi dairelerine yatırmaları gereken vergileri kesip yatırmamaları veya kesmemeleri halinde yatırılmayan veya kesilmeyen vergiyle ilgili bir sorumluluk olup, yerine getirilmeyen ödevler nedeniyle tarhiyat vergi sorumlusu adına yapılmakta ve bu halde dava açma hakları bulunmaktadır.

            Ancak, vergi sorumlusu tarafından asıl mükellefe yapılan ödeme sırasında, fazla vergi kesilmesi halinde, sorumlunun kendi mal varlığında değil asıl mükellefin mal varlığında bir azalma söz konusu olduğundan menfaatinin ihlal edildiğinden söz edilerek dava açma ehliyetinin bulunduğunu söylemek mümkün değildir.

            Bu durumda, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 94 üncü maddesi uyarınca çalışanlarının ücretlerinden yasada öngörülen oranda vergiyi keserek, muhtasar beyanname ile beyan edip, ödeyen davacı şirketin, fazla ödenen bu vergi nedeniyle mal varlığında bir azalma oluşmadığından ihtirazi kayıtla verilen ilgili dönem muhtasar beyannamesi üzerinden fazla tahakkuk ettiren verginin iadesi istemiyle açılan davada dava açma ehliyeti bulunmamaktadır.

            Bu nedenle, Vergi Mahkemesi kararının yukarıda belirtilen gerekçeyle bozulması gerektiği görüşüyle karara karşıyım.