Untitled 2

27.04.2010

7. Daire 2008/5286 E., 2010/2022 K.Motorlu kara taşıtı imal, montaj ve satışı işiyle iştigal eden davacı tarafından, 2006 yılının Ocak ila Mayıs dönemleri için, ihtirazi kayıtla ödendiği ileri sürülen özel tüketim vergilerinin

7. Daire 2008/5286 E., 2010/2022 K.

"İçtihat Metni"

Temyiz İsteminde Bulunan: Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı 

Karşı Taraf

: …

… Otomotiv Sanayi Anonim Şirketi 

Vekili

: Av. …

… İstemin Özeti

: Motorlu kara taşıtı imal, montaj ve satışı işiyle iştigal eden davacı tarafından, 2006 yılının Ocak ila Mayıs dönemleri için, ihtirazi kayıtla ödendiği ileri sürülen özel tüketim vergilerinin ve gecikme zamlarının iadesine hükmedilmesi istemiyle açılan davada; davalı İdarece, 18.6.2007 tarihinde tahakkuk ettirilen vergilere karşı 24.7.2007 tarihinde açılan davanın süresinde olmadığı ileri sürülmüş ise de; 5604 sayılı Mali Tatil İhdas Edilmesi Hakkında Kanun uyarınca 3 ila 20 Temmuz tarihlerinde dava açma sürelerinin durması karşısında söz konusu iddianın yerinde görülmeyerek işin esasının incelenmesine geçildiği; motorlu kara taşıtı imal, montaj ve pazarlama işiyle uğraşan davacının, bakım ve temizlik gibi asli bir faaliyetinin bulunmadığı; satın alınan yağların, taşıtların kullanıma ve satışa hazır hale gelebilmesi, diğer bir deyişle, taşıtların nihai halini alabilmesi için araçlardaki çeşitli aksamlarda kullanıldığı; üretilen araç sayısıyla orantısız ve fazladan yağ alındığı yolunda da herhangi bir tespit olmadığından, davacının tecil-terkin uygulamasından yararlanmasının icap ettiği gerekçesiyle ödenen vergi ve gecikme zamlarının iadesine hükmeden İstanbul Altıncı Vergi Mahkemesinin 26.3.2008 gün ve E:2007/1897; K:2008/872 sayılı kararının; herhangi bir ihtirazi kayıt olmaksızın davacı tarafından verilen 15.6.2007 tarihli dilekçeye istinaden tarh işleminin yapıldığı, tahsilat aşamasında konulan ihtirazi kaydın dava açma hakkı vermeyeceği, bu nedenle kendi beyanına karşı dava açamayacağı; satın alınan yağlar imalat aşamasında kullanılmadığından tecil-terkin uygulamasından yararlanamayacağı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir. 

Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmuştur. 

Tetkik Hakimi Çağlar IŞIK'ın Düşüncesi : Vergi mahkemelerinde dava açılabilmesi; ya 213 sayılı Kanunun 378'inci maddesinin 1'inci fıkrasında belirtilen işlemlerden birinin, ya da 2'nci fıkrasında sözü edilen ve aynı Kanunun 116 ve devamı maddelerinde düzenlenen ''düzeltme-şikayet'' müessesesi kapsamında tesis edilen bir işlemin varlığıyla mümkün olabilmektedir. 

Olayda ise, davacı hakkında, Vergi İdaresi tarafından, Vergi Usul Kanununun anılan maddeleri uyarınca tesis edilmiş herhangi bir işlem bulunmadığı gibi, davacı tarafından da, Vergi İdaresine, ''düzeltme-şikayet'' kapsamında yapılmış herhangi bir başvuru bulunmamaktadır. Davacının kendi beyanı doğrultusunda tahakkuk ettirilerek ödenen vergilerin ve gecikme zamlarının iadesi istemiyle, doğrudan dava açıldığından, İdari Yargılama Usulü Kanununun 14'üncü maddesinin 3'üncü fıkrasının (d) bendi ve 15'inci maddesinin 1'inci fıkrasının (b) bendi uyarınca reddi gereken davada, uyuşmazlığın esasının incelenmesi suretiyle, istemin özeti bölümünde yazılı gerekçeyle verilen kararda isabet görülmemiştir. 

Bu nedenle, temyiz isteminin kabulü ile kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir. 

Danıştay Savcısı H.Hüseyin TOK'un Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49'uncu maddesinin 1'inci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir. 

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir. 

TÜRK MİLLETİ ADINA 

Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü: 

Dosyanın incelenmesinden; davacı tarafından, imal edilen taşıtlarda kullanılmak üzere satın alınan motor, diferansiyel ve teker yağlarının 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununun 8'inci maddesinde öngörülen tecil-terkin uygulaması kapsamında düşük oranlı özel tüketim vergisi ödenmek suretiyle teslim alındığı; davacının 15.6.2007 tarihinde Vergi Dairesi Müdürlüğüne vermiş olduğu dilekçeyle, 2007 yılının Ocak ila Mayıs dönemlerinde aynı uygulama kapsamında, düşük oranlı vergi ödenmek suretiyle alım yapıldığından söz konusu dönemlerdeki vergilerin indirimsiz olarak tahakkuk ettirilmesini istemesi üzerine, 18.6.2007 tarihli tahakkuk fişleriyle, dönem vergilerinin indirimsiz olarak tahakkuk ettirildiği ve hesaplanan gecikme zamlarıyla birlikte 28.6.2007 tarihinde ihtirazi kayıtla ödendiği; ödenen vergiler ve gecikme zamlarının iadesine hükmedilmesi istemiyle 19.7.2007 tarihinde işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır. 

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 8'inci maddesinin 1'inci fıkrasında, vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu terettüp eden gerçek veya tüzel kişiler, mükellef; 2'nci fıkrasında, verginin ödenmesi bakımından, alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olan kişiler de, vergi sorumlusu olarak tanımlanmış, 4'üncü fıkrasında, bu kanunun müteakip maddelerinde geçen ''mükellef'' tabirinin vergi sorumlularına da şamil olduğu belirtilmiş; 122'nci maddesinde, mükelleflerin, vergi muamelelerindeki hataların düzeltilmesini vergi dairesinden isteyebilecekleri; 124'üncü maddesinde de, vergi mahkemelerinde dava açma süresi geçtikten sonra yaptıkları düzeltme talepleri reddolunanların şikayet yolu ile Maliye Bakanlığına müracaat edebilecekleri açıklanmıştır. Bu maddeler uyarınca vergi dairelerinden düzeltilmesi istenebilecek vergi hatasının tanımı ise, aynı Kanunun 116'ncı maddesinde, vergiye müteallik hesaplarda veya vergilendirmede yapılan hatalar yüzünden haksız yere fazla veya eksik vergi istenmesi veya alınması olarak yapıldıktan sonra, 117'nci ve 118'inci maddelerinde de, hesap hataları ile vergilendirme hatalarının neler olduğu gösterilmiş; 413'üncü maddesinde, mükelleflerin, Maliye Bakanlığından veya Maliye Bakanlığının bu hususta yetkili kıldığı makamlardan vergi durumları ve vergi uygulaması bakımından müphem ve tereddüdü mucip gördükleri hususlar hakkında izahat isteyebilecekleri hükme bağlanmıştır. 

Öte yandan; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 14'üncü maddesinin 3'üncü fıkrasının (d) bendinde, dilekçelerin, idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı yönünden inceleneceği, 15'inci maddesinin 1'inci fıkrasının (b) bendinde ise, 14'üncü maddenin 3'üncü fıkrasının (d) bendine aykırılık görülürse, davanın reddine karar verileceği hükmü yer almış; 2'nci maddesinin 1'inci fıkrasının 4577 sayılı Kanunun 5'inci maddesiyle değişik (a) bendinde ise, iptal davası; idari işlemler hakkında, yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı, iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar olarak tanımlanmıştır. 

İdari Yargı, Hukuk Devletinde, hukuka bağlılığı esas olan kamu idaresinin eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunun, bağımsız yargı yerlerince, yargılama yöntemleri kullanılarak denetlenmesinin sağlanması için var olan yargı düzenidir. Bu yüzden; idari yargı denetiminin işleyebilmesi, idarenin Kamu Hukuku alanında faaliyette bulunmasına; idari nitelikte eylem veya işlem yapmasına, tesis edilecek işlemin de, kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte olmasına bağlıdır. Böyle bir faaliyet olmadan, söz konusu denetimin işletilmesi olanaksızdır. Bu bağlamda, kişilerin hukuki durumlarında herhangi bir etki yaratmayan, belirli bir hukuki durumu ya da olguyu belirtmekle yetinen "icrailik" niteliğinden yoksun işlemlerin, idari bir davaya konu edilmesi mümkün değildir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 14'üncü maddesinin 3'üncü fıkrasının "d" bendinde yer alan, dava dilekçelerinin, ortada idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi gerekli işlemin olup olmadığı yönünden inceleneceğine; aynı Kanunun 15'inci maddesinin 1'inci fıkrasının "b" bendinde de, böyle bir işlemin bulunmaması halinde, davanın sonraki yargılama işlemlerine girişilmeksizin reddedileceğine ilişkin kurallar bu ilkeye dayalıdır. 

Vergi mevzuatının uygulanması sonucunda tesis edilen ve idari davaya konu edilebilecek işlemler ise, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 378'inci maddesinin birinci fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre, vergi mahkemesinde dava açılabilmesi için; verginin tarh edilmesi, cezanın kesilmesi, tadilat ve takdir komisyonu kararlarının tebliğ edilmiş olması; tevkif yoluyla alınan vergilerde istihkak sahiplerine ödemenin yapılmış olması ve ödemeyi yapan tarafından verginin kesilmiş olması zorunludur. Maddenin ikinci fıkrasında ise, Vergi Hukukundaki "beyanın bağlayıcılığı ilkesi"nden hareketle, "mükelleflerin beyan ettikleri matrahlara ve bu matrahlar üzerinden tarh edilen vergilere karşı dava açamayacakları, ancak, bu Kanunun vergi hatalarına ait hükümlerinin saklı olduğu hükme bağlanmış; aynı Kanunun altıncı kısmının "vergi hatalarını düzeltme ve reddiyat" başlıklı üçüncü bölümünde ise, vergi hatalarıyla ilgili olarak idari uyuşmazlık çıkarma yöntemine ilişkin kurallara yer verilmiştir. 

Belirtilen hukuki durum karşısında, vergi mahkemelerinde dava açılabilmesi; ya 213 sayılı Kanunun 378'inci maddesinin 1'inci fıkrasında belirtilen işlemlerden birinin, ya da 2'nci fıkrasında sözü edilen ve aynı Kanunun 116 ve devamı maddelerinde düzenlenen ''düzeltme-şikayet'' müessesesi kapsamında tesis edilen bir işlemin varlığıyla mümkün olabilmektedir. 

Olayda ise, davacı hakkında, Vergi İdaresi tarafından, Vergi Usul Kanununun anılan maddeleri uyarınca tesis edilmiş herhangi bir işlem bulunmadığı gibi, davacı tarafından da, Vergi İdaresine, ''düzeltme-şikayet'' kapsamında yapılmış herhangi bir başvuru bulunmamaktadır. Davacının kendi beyanı doğrultusunda tahakkuk ettirilerek ödenen vergilerin ve gecikme zamlarının iadesi istemiyle, doğrudan dava açıldığından ve ihtirazi kayıt konulmaksızın tahakkuk ettirilen vergilerin, ihtirazi kayıtla ödenmesi, ihtirazi kayıt müessesesi kapsamında, beyanın ihtirazi kayıtla yapıldığı anlamını da taşımayacağından, İdari Yargılama Usulü Kanununun 14'üncü maddesinin 3'üncü fıkrasının (d) bendi ve 15'inci maddesinin 1'inci fıkrasının (b) bendi uyarınca reddi gereken davada, uyuşmazlığın esasının incelenmesi suretiyle, istemin özeti bölümünde yazılı gerekçeyle verilen kararda isabet görülmemiştir. 

Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulüne; mahkeme kararının bozulmasına, bozma kararı üzerine Mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 27.4.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.