Untitled 2

10.02.2011

4. Daire 2008/5721 E., 2011/630 K.Davacının vergi borcu nedeniyle 23.10.2007 tarihli ve 69134 sayılı haciz bildirisi ile banka hesabına uygulanan haciz işleminin iptali istemiyle dava açılmıştır.

4. Daire 2008/5721 E., 2011/630 K.

"İçtihat Metni"

Temyiz Eden: Kadıköy Vergi Dairesi Müdürlüğü 

Karşı Taraf : …

… İstemin Özeti:Davacının vergi borcu nedeniyle 23.10.2007 tarihli ve 69134 sayılı haciz bildirisi ile banka hesabına uygulanan haciz işleminin iptali istemiyle dava açılmıştır. İstanbul 3.Vergi Mahkemesi 15.5.2008 günlü ve E:2007/2972, K:2008/1584 sayılı kararıyla; davacının 1999 yılında elde ettiği menkul sermaye iradını beyan dışı bıraktığı ileri sürülerek takdir komisyonu kararına istinaden yapılan tarhiyata ilişkin vergi ceza ihbarnamesinin ve düzenlenen ödeme emrinin memur eliyle tebliğe çıkarıldığı bilinen adreste tebliğ edilemediğinin adres tespit tutanağı ile tespit edildiği, bu şekilde kesinleştirilen kamu alacağının tahsili amacıyla dava konusu haciz işleminin tesis edildiği, ancak, normal ve mutad tebliğ yönteminin posta ile tebliğ olduğu, ihbarname ve ödeme emrinin posta ile tebliğe çıkarılmaksızın memur eliyle tebliğ edilmeye çalışılmasının yasal olmadığı, usulüne uygun olarak kesinleşmediği anlaşılan kamu alacağının tahsili amacıyla uygulanan haciz işleminde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle iptaline karar vermiştir. Davalı İdare, yapılan işlemlerin yasal olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir. 

Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur. 

Tetkik Hakimi Z…

…… B…

……'un Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, temyize konu mahkeme kararının bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir. 

Danıştay Savcısı İ…

…… E…

……'nun Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir. 

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir. 

TÜRK MİLLETİ ADINA 

Hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince gereği görüşüldü: 

Davacının vergi borcu nedeniyle 23.10.2007 tarihli ve 69134 sayılı haciz bildirisi ile banka hesabına uygulanan haciz işleminin iptaline karar veren Vergi Mahkemesi kararı davalı İdare tarafından temyiz edilmiştir. 

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 102 nci maddesinde, tebliğ olunacak evrakı muhtevi zarfın posta idaresince muhatabına verileceği ve keyfiyetin muhatap ile posta memuru tarafından taahhüt ilmühaberine tarih ve imza konulmak suretiyle tespit olunacağı, muhatabın zarf üzerinde yazılı adresini değiştirmesinden dolayı bulunamamış olması halinde posta memurunun durumu zarf üzerine yazacağı ve mektubun posta idaresince derhal tebliği yaptıran daireye gönderileceği, 103 üncü maddesinin 2 nci fıkrasında muhatabın bilinen adresi yanlış veya değişmiş olması ve bu yüzden gönderilmiş olan mektubun geri gelmiş olması halinde, tebliğin ilanla yapılacağı, aynı Kanun'un memur vasıtasıyla tebliğ başlıklı 107 nci maddesinde ise; Maliye Bakanlığının tebliğleri posta yerine memur vasıtasıyla da yaptırmaya yetkili olduğu, bu madde hükmünün uygulanmasında da bu kısımdaki tebliğ esaslarına uyulacağı hüküm altına alınmıştır. 

Anılan yasal düzenlemenin değerlendirilmesinden, tebligatın posta yoluyla yapılabileceği gibi Maliye Bakanlığı'nın gerekli gördüğü hallerde memur vasıtasıyla da yaptırılabileceği, idarece memur vasıtasıyla tebliğ yaptırılması durumunda posta yoluyla tebliğe ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır. 

Dosyanın incelenmesinden, davacı adına yapılan tarhiyata ilişkin ihbarnamenin ve sonrasında düzenlenen ödeme emrinin davacının ikametgah adresinde memur eliyle tebliğ edilmeye çalışıldığı, davacının bilinen ve tespit edilen adreslerinde çeşitli tarihlerde bağlı olunan mahalle muhtarları nezdinde düzenlenen adres tespit tutanakları ile adreste bulunamama halinin tespit edildiği belirtilmişse de; yukarıda ifade edildiği üzere memur vasıtasıyla yapılacak tebliğlerde 213 sayılı Kanunun 102 nci maddesinde belirtilen usul ve esaslara uyulması gerektiği açıktır. Bu anlamda şayet adreste bulunamama nedeniyle tebliğ imkansızlığı söz konusu ise, memur tarafından düzenlenen adres tespit tutanağının kanunen geçerli bir tebligat belgesi olarak kabulü için, öncelikle tebliğ edilmeye çalışılan evraka ilişkin bilgiler ihtiva etmesi yani onunla ilişkilendirilmesi ve 213 sayılı Kanunda belirtilen şekil şartlarını ihtiva etmesi gerekmektedir. 

Dosyada bulunan adres tespit tutanaklarının ise vergi ceza ihbarnamesi ve ödeme emrinin tebliğine ilişkin olup olmadığı hususunda bir bilgi içermediği dolayısıyla ilişkilendirilmediği görülmektedir. Usulüne uygun olarak tebliğ işlemleri tamamlanmadığı anlaşılan kamu alacağının kesinleştiği söylenemeyeceğinden, haciz işleminin iptaline karar veren Mahkeme kararında sonucu itibarıyla hukuka aykırılık bulunmamaktadır. 

Bu nedenle, temyiz isteminin reddine, İstanbul 3.Vergi Mahkemesinin 10.4.2008 günlü ve E:2007/1754, K:2008/745 sayılı kararının yukarıda belirtilen gerekçeyle onanmasına, 10.2.2011 gününde oyçokluğuyla karar verildi. 

KARŞI OY 

Davacının vergi borcu nedeniyle 23.10.2007 tarihli ve 69134 sayılı haciz bildirisi ile banka hesabına uygulanan haciz işleminin iptali istemiyle dava açılmıştır. 

Vergi Mahkemesi, normal ve mutad tebliğ yönteminin posta ile tebliğ olduğu, ihbarname ve ödeme emrinin posta ile tebliğe çıkarılmaksızın memur eliyle tebliğ edilmeye çalışılmasının yasal olmadığı, usulüne uygun olarak kesinleşmediği anlaşılan kamu alacağının tahsili amacıyla uygulanan haciz işleminde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle iptaline karar vermiştir. 

213 sayılı Vergi Usul Kanununun "Memur Vasıtasıyla Tebliğ" başlıklı 107 nci maddesinde, Maliye Bakanlığının tebliğleri posta yerine memur vasıtasıyla da yaptırmaya yetkili olduğu, bu madde hükmünün uygulanmasında da bu kısımdaki tebliğ esaslarına uyulacağı hüküm altına alınmıştır. 

Anılan yasal düzenlemenin değerlendirilmesinden, tebligatın posta yoluyla yapılabileceği gibi Maliye Bakanlığı'nın gerekli gördüğü hallerde memur vasıtasıyla da yaptırılabileceği, posta yoluyla tebliğ usulünün uygulanmasının zorunlu ve öncelikli bir yol olmadığı, idarece memur vasıtasıyla tebliğ yaptırılması durumunda posta yoluyla tebliğe ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır. 

İncelenen dosyada, ödeme emri ve ihbarnamenin tebliğ sırasında, düzenlenen tespit tutanaklarının, 213 sayılı Kanunun 107 nci maddesiyle verilen yetki kapsamında ihbarnamenin memur eliyle tebliğine çalışılması nedeniyle düzenlendiği, ihbarname tebliğinden bağımsız olmadığı ve söz konusu adres tespit tutanaklarının, davacının adresinde bulunamadığının 213 sayılı Kanunun 102 nci maddesinin son fıkrasında öngörülen kişiler nezdinde düzenlendiği görülmüştür. Bu yolla yapılan tebliğin, anılan Kanunun 102 nci maddesinde öngörülen usule uygun şekilde yapıldığı anlaşıldığından kesinleşen kamu alacağının tahsili amacıyla uygulanan haciz işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı, Mahkeme kararının bozulması gerektiği görüşüyle karara karşıyız.