Untitled 2

21.03.2012

Vergi D.Gen.Kur. 2010/310 E. , 2012/98 K. DAVA AÇMA SÜRESİ SÜRE AŞIMI, HACİZ ANAYASANIN 40’INCI MADDESİ ITTILA TARİHİ

Vergi D.Gen.Kur.         2010/310 E.  ,  2012/98 K.
  • DAVA AÇMA SÜRESİ
  • SÜRE AŞIMI, HACİZ
  • ANAYASANIN 40’INCI MADDESİ
  • ITTILA TARİHİ

"İçtihat Metni"

Özeti : 1- İdari işlemlerde bu işlemlere karşı başvurulacak yargı yeri veya idari makamların gösterilmesinin zorunlu olduğu,

            2- İdari davaların açılması için öngörülen dava süresini yazılı bildirimin başlatacağı,

            3- Haczin kaldırılması istenerek açılan dava süresini de haciz kararının borçluya yazılı olarak bildirilmesinin başlatacağı hakkında.

 

            Temyiz Eden  : …

            Vekili              : Av. …

            Karşı  Taraf     : Kadıköy Vergi Dairesi Müdürlüğü

            İstemin Özeti : Ortağı olduğu … Elektronik Sanayi Limited Şirketinin vergi borcunun tahsili amacıyla mülkiyetindeki taşıtın kaydına 16.9.2006 günlü ve 41827 sayılı yazıyla konulan haczin kaldırılması istemiyle tahsil dairesine herhangi bir başvuru yapılmadan ve paylarını devretmesi nedeniyle borçtan sorumlu tutulamayacağı iddiasıyla dava açılmıştır.

            Davayı inceleyen İstanbul 7. Vergi Mahkemesi, 13.8.2007 günlü ve E:2007/1133, K:2007/1815 sayılı kararıyla; davacı adına düzenlenen ödeme emirleri ile taşınmazına konulan haczin kaldırılması istemiyle açılan davada dilekçenin reddedilmesi üzerine yenilenen dilekçede taşınmaz haczi ile birlikte taşıta konulan haczin kaldırılması istendiği ve ikinci kez dilekçenin reddi üzerine bakılmakta olan ve haczin kaldırılması istenen davanın açıldığı, ara kararıyla davacıdan, taşıta konulan haczin tebliğ ya da ıttıla tarihinin sorulduğu, cevaben dosyaya sunulan 20.7.2007 günlü dilekçede; hacizden trafik tescil bürosuna 19.1.2007 tarihinde yaptığı başvuru dolayısıyla haberdar olduğunun bildirildiği, hacizden 19.1.2007 tarihinde haberdar olan davacının, otuz gün olan dava açma süresi geçtikten sonra ilk kez 26.2.2007 tarihinde kayda giren dilekçeyle haczin kaldırılmasını isteyerek açtığı davanın süresinde olmadığı gerekçesiyle davayı süreaşımı yönünden reddetmiştir.

            Davacının temyiz istemini inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi, 22.4.2008 günlü ve E:2007/5391, K:2008/1502 sayılı kararıyla; 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 62'nci maddesinde düzenlenen ve amme alacağının cebren takip ve tahsilini sağlamak üzere tesis edilen haciz işlemi, niteliği itibarıyla borçlunun haczolunan malı üzerinde Anayasayla güvence altına alınmış temel haklarından olan mülkiyet hakkına müdahale sonucunu doğurduğundan, haciz yolu ile tahsili amaçlanan alacağın niteliği ve miktarı itibarıyla, takibinin hukuka uygun olması ve ilgilisine usulüne uygun olarak tebliğ edilmesi gerektiği, Anayasanın 125'inci maddesinde ve 2577 sayılı Kanunun 7'inci maddesinde, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin hesabında başlangıç tarihi olarak yazılı bildirimin esas alınacağı kurala bağlandığından, subjektif işlemlere karşı açılacak idari davalarda, dava açma süresinin işlemeye başlayabilmesi için İdari işlemin ilgilisine yazılı olarak bildiriminin zorunlu olduğu, öte yandan, Anayasanın 40'ıncı maddesine eklenen ikinci fıkraya göre bireylerin, yargı ya da idari makamlar önünde Anayasal bir hak olan "hak arama hürriyetlerini" kullanabilmelerini sağlamak ve kolaylaştırmak amacıyla, Devletin, kurumları vasıtasıyla tesis edilen her türlü işlemi muhataplarına tebliğ etmesi ve bu işlemlerde, başvurulacak yargı yeri veya idari makamların gösterilmesi, ayrıca söz konusu başvurunun süresinin de belirtilmesinin anayasal zorunluluk olduğu; bu kuralın, doğrudan uygulanabilir nitelikte olduğu, davacının taşıtına haciz konulduğu yazılı olarak tebliğ edilip, hacze karşı başvurulacak kanun yolu ve başvuru süreleri gösterilmeden, dava süresinin geçirildiğinden söz edilemeyeceğinden, davanın esası hakkında bir karar verilmek üzere vergi mahkemesi kararını bozmuş; vergi idaresinin karar düzeltme istemini, 21.12.2009 günlü ve E:2008/8333, K:2009/6872 sayılı kararıyla reddetmiştir.

            Bozma kararına uymayan İstanbul 7. Vergi Mahkemesi, 4.3.2010 günlü ve E:2010/951, K:2010/597 sayılı kararıyla, ilk kararında ısrar etmiştir.

            Israr kararı, davacı tarafından temyiz edilmiş ve ıttıla tarihi sorulduğunda ne olduğunu bilmeden kulaktan duyma bilgi ile beyanda bulunduğu ileri sürülerek bozulması istenmiştir.                    

            Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

            Danıştay Tetkik Hâkimi Selda GÜRSOYTRAK GÜLSEVEN'in Düşüncesi : Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 64'üncü maddesinde; haciz muamelelerinin, tahsil dairelerince düzenlenen ve alacaklı amme idaresinin , mahallî en büyük memuru veya tevkil edeceği memur tarafından tasdik edilen haciz varakalarına dayanılarak yapılacağı, 62'nci maddesinde ise borçlunun mal bildiriminde gösterilen veya tahsil dairesince tespit edilen borçlu veya üçüncü şahıslar elindeki menkul malları ile gayrimenkullerinden, alacak ve haklarından amme alacağına yetecek miktarının tahsil dairesince haczolunacağı kurala bağlanmıştır. Buna göre 6183 sayılı Kanunun 64'üncü maddesi uyarınca tahsil dairelerince düzenlenip, alacaklı kamu idaresinin yerel en büyük memuru veya tevkil edeceği memur tarafından onaylanan karar haciz işlemidir. Bu şekilde alınan karar üzerine haczin uygulanması ise değinilen Kanunun 62'nci maddesinde düzenlenmiştir. Dolayısıyla haciz kararı ile karar gereğinin yerine getirilmesi birbirini izleyen farklı takip aşamalarıdır. Bu nedenle idari yargı yerinde açılan davada, tahsil dairesinin haciz kararına dayanarak koyduğu hacizlerin mi, yoksa haciz kararının mı dava konusu yapıldığı, dava sonunda verilecek hükme etkili sonuçlar yaratacaktır. Tahsil dairesinin koyduğu hacze karşı açılan davada yapılacak inceleme ile haciz kararının hukuka aykırılığı savı ile açılan davadaki incelemenin farklı olacağı da açıktır. Davacı, adına kayıtlı 34 … plakalı 1997 model Toyota Carina marka taşıtına konulan haczin kaldırılması istemiyle dava açmıştır. Taşıta ait sicil kaydında bulunduğu sürece davacının mülkiyet hakkından dilediğince yararlanmasını engelleyerek, hakkın kullanımını kısıtlayan ve bu suretle hukuki sonuç doğurmaya devam eden hacze karşı açılan davada işin esasının incelenmesi icap ettiğinden, ısrar kararının bozulması gerektiği düşünülmüştür.

 

 

 

            Danıştay Savcısı Nagihan ALTEKİN'in Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49'uncu maddesinin birinci fıkrasında  belirtilen  nedenlerin bulunması gerekmektedir.

            Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme ısrar kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

 

TÜRK MİLLETİ ADINA

            Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

            Uydu televizyon sistemleri ticareti yapan … Elektronik Sanayi Limited Şirketinin vergi borcunun tahsili amacıyla ve ortağı olması nedeniyle davacının mülkiyetindeki taşıtın sicil kaydına 16.9.2006 günlü ve 41827 sayılı yazıyla konulan haczin kaldırılması istemiyle tahsil dairesine herhangi bir başvuru yapılmadan, haczin kaldırılması istenerek ve paylarını devretmesi nedeniyle borçtan sorumlu tutulamayacağı iddiasıyla açılan davanın, süre aşımı nedeniyle reddi yolundaki ısrar kararı, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

            2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun dava açma süresi başlıklı 7'inci maddesinde, dava açma süresinin özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve İdare Mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gün olduğu düzenlenmiş; aynı Yasanın 8'inci maddesinde sürelerin, tebliğ, yayın ve ilan tarihini izleyen günden itibaren işlemeye başlaması öngörülmüştür.

            Anayasanın 125'inci maddesinde ve 2577 sayılı Kanunun 7'inci maddesinde, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin hesabında başlangıç tarihi olarak yazılı bildirimin esas alınacağı kurala bağlandığından, subjektif işlemlere karşı açılacak idari davalarda, dava süresinin işlemeye başlayabilmesi için idari işlemin ilgilisine yazılı olarak bildirilmesi zorunludur. Bu kural yönetilenlere, menfaatlerini ihlal eden nitelikteki işlemlerin idare tarafından açık ve anlaşılabilir bir biçimde duyurularak, bu işlemlere karşı idari yollara veya dava yoluna başvurmaları konusunda inceleme ve düşünme imkanı sağlamak, gereksiz, belirsiz ve mükerrer başvurulara meydan vermemek amacını taşımaktadır.

            Kurulumuzun süregelen kararları; idari işlemlere karşı hangi idari veya yargı yerlerine başvurulacağı ve sürelerinin belirtilmesi zorunluluğunu öngören Anayasanın 40'ıncı maddesinin ikinci fıkrasının, ayrı bir yasal düzenlemenin varlığını gerektirmeyen, doğrudan uygulanabilir nitelik taşımasından dolayı yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak idari mercileri ve kanun yolları ile sürelerini belirtmesinin zorunlu olduğu yolundadır.

            Davacının mülkiyetindeki taşıtın kaydına haciz konulmasına yol açan haciz kararının davacıya bildirilmesi ve bu bildirimde, hacze karşı başvurulacak kanun yolu veya varsa idari makamın ve başvuru sürelerinin gösterilmesi gerekmektedir. Bu gereklilik, ilgili makamların takdirinde olmayıp, en üst hukuki norm olan Anayasanın bağlayıcılığının zorunlu bir sonucu olduğundan, davanın ıttıla tarihine göre hesaplanan dava süresi geçtikten sonra açılması nedeniyle reddi yolundaki ısrar kararında hukuka uygunluk bulunmamıştır

            Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile İstanbul 7. Vergi Mahkemesinin, 04.03.2010 günlü ve E:2010/951, K:2010/597 sayılı ısrar kararının bozulmasına, yeniden verilecek kararda karşılanacağından yargılama giderleri yönünden hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına, 21.03.2012 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

 

KARŞI OY

            X- İdari işlemlere karşı açılacak davalara ait sürenin yazılı bildirim tarihinden başlamasını öngören kural, ilgililere bildirilmesi gereken işlemlerde uygulanabilir.

            Davacının dava dilekçesindeki istemi, mülkiyetindeki taşıtın kaydına işlenen haciz şerhinin kaldırılmasına karar verilmesidir. İstem sadece bu olduğu halde, uygulanan haczin dayanağı olan haciz kararının hukuka uygunluğu konusunda karar verilmek üzere bozma kararı verilemez. Böyle bir karar, davacının istemi dışında hüküm kurulmasına yol açar.

            Taşıtın kaydındaki haczin kaldırılması istenerek açılan davaya ait dilekçede ileri sürülen; borcundan sorumlu tutulduğu şirketin ortaklığından ayrıldığı yönündeki iddianın haciz kararının hukuka uygunluğunun incelenmesini gerektirdiğine bakılarak, aslında davanın haciz kararına karşı açıldığı nitelemesiyle hüküm kurulamayacağından, davanın nitelenmesi yönünden ısrar hükmünde hukuka aykırılık yoktur. Ancak haczin kaldırılması, taşıtın kaydında haciz şerhi bulunduğu sürece her zaman istenebilir. Bu istemle dava her zaman açılabileceğinden etkisi süren işlemlere karşı her zaman dava açılabileceği ihmal edilerek davanın süre aşımı nedeniyle reddi yolundaki hüküm hukuka uygun düşmemiştir.

            Haciz kararına karşı açılan davalarda haciz kararı alınabilmesi için cebren tahsilin önceki aşamalarında hukuka aykırılık bulunup bulunmadığı, haciz kararının görevli ve yetkili merciin onayını taşıyıp taşımadığı incelenerek bu yönlerden aykırılık bulunduğu takdirde haciz işlemi olarak da adlandırılan haciz kararının iptali gerektiği halde haczin kaldırılması istenerek açılan davada, haciz konulan malın malikinin kimliği, haczinin caiz olup olmadığı ya da borç kısmen veya tamamen ödenmiş yahut ödenmiş sayılması gerekli iken haciz kaydının sürdürüldüğü yönündeki iddialar incelenerek sadece haczin kısmen veya tamamen kaldırılmasına karar verilebilir. Bilindiği gibi haczin kaldırılmış olması, dayanağı olan haciz kararının hukuki geçerliliğini etkilemez.

            Cebren takibe ödeme emri tebliğ edilerek ve borçludan borcu yedi gün içinde ödemesi veya aynı sürede mal bildirimi istenerek başlanmaktadır. Kendisine ödeme emri tebliğ edilen kimse yedi gün içinde dava açmaz, borcu ödemez ve mal bildirimi de yapmazsa yasadan dolayı cebren takibe devam edilerek borçlunun, idare tarafından saptanan hak, alacak ve mallarının haczine izin veren haciz kararı alınır. Haciz kararlarının ilgililere tebliği gerekmemektedir. İlgililer ise haciz kararı alındığını, mal, hak ve alacaklarına haciz kararının uygulanmasıyla haberdar olmaktadır. Davacı da trafik tescil bürosuna başvurduğunda taşıtın kaydında haciz şerhi bulunduğunu  öğrenmiştir. Haciz kararının tebliği gereken işlemlerden olmaması nedeniyle, haczin kaldırılması istenerek açılan bu davada ısrar kararının haciz kararının davacıya tebliğ edilmemesi gibi bir nedenle bozulması hukuka aykırı olmuştur.

            Davanın, davacının istemi doğrultusunda nitelenmesi suretiyle ve taşıtın kaydında bulunduğu sürece etkisi süren haczin kaldırılması istemiyle her zaman dava açılabileceği gözetilerek hüküm kurulması gerekirken, ıttıla tarihine göre otuz gün geçirildikten sonra açıldığı gerekçesiyle davanın reddi yolundaki ısrar kararının bozulması gerektiği oyu ile Kurul kararının dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçeye katılmıyoruz.

 

KARŞI OY

            XX- Temyiz başvurusu, davacının ortağı olduğu Şirketin ödenmeyen vergi borçlarından dolayı, haciz varakası düzenlenmeden taşıtına haciz konulması yolunda tesis edilen işlemin iptali istemiyle açılan davayı süre aşımı yönünden reddeden mahkeme kararının bozulması istemine ilişkindir.

            6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 62'nci maddesinde; borçlunun, mal bildiriminde gösterilen veya tahsil dairesince tespit edilen borçlu veya üçüncü şahislar elindeki menkul malları ile gayrimenkullerinden, alacak ve haklarından amme alacağına yetecek miktarının tahsil dairesince haczolunacağı; aynı Kanunun 64'üncü maddesinde ise; haciz muamelelerinin, tahsil dairelerince düzenlenen ve alacaklı amme idaresinin, mahalli en büyük memuru veya tevkil edeceği memur tarafından tasdik edilen haciz varakalarına dayanılarak yapılacağı hükme bağlanmıştır.

            Öte yandan; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2'nci maddesine göre de; idari yargı yerlerinde idari dava açılabilmesi için, ortada, bir idari uyuşmazlık olması ve bu idari uyuşmazlığın da idarenin kamu hukuku alanında yapmış olduğu idari işlem veya eylemden ya da idari sözleşmeden kaynaklanmış bulunması gerekmektedir.

            Dosyanın incelenmesinden ise; davacının taşıtına 6183 sayılı Kanunun yukarıda sözü edilen 64'üncü maddesi uyarınca alınmış bir haciz kararı (varakası) olmadan haciz konulduğu anlaşılmıştır.

            Bu şekilde konulan haciz herhangi bir idari işlemin uygulanması niteliğinde olmadığından; Borçlar Kanunu anlamında haksız fiil oluşturan el atmadan ibarettir ve dolayısıyla Özel Hukuk hükümlerinden kaynaklanan ve adli yargı yerince çözümlenmesi gereken bir uyuşmazlığa neden olmaktadır. Uyuşmazlık Mahkemesinin kararları da, herhangi bir idari işleme dayanmayan, onun uygulaması (icrası) niteliğinde olmayan el atmalardan doğan uyuşmazlığın Özel Hukuk hükümlerine göre adli yargı yerince çözümlenebileceği yolundadır.

            Bu bakımdan; idari yargının görev alanına girmeyen uyuşmazlık hakkında Vergi Mahkemesince verilen temyize konu karar, anılan 2577 sayılı Kanunun 49'uncu maddesinin 1'inci fıkrasının (a) bendinde öngörüldüğü şekilde, Mahkemece, görevi dışında işe bakılarak verilmiş karar niteliğindedir.

            Açıklanan nedenle, mahkeme kararının bozulması gerektiği oyu ile karara katılmıyorum.

KARŞI OY

            XXX- Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, ısrar  kararının dayandığı hukuki nedenler ve gerekçe karşısında, yerinde ve kararın bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından, istemin reddi gerektiği oyu ile karara katılmıyoruz.

KARŞI OY

            XXXX- İdari yargıda icrai nitelikteki idari işlemlerin veya bu işlemlerin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi istemiyle idareye yapılacak başvuruların reddine ilişkin işlemlerin iptali istemiyle dava açılabilir.

            2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2'nci maddesinin 2'nci bendinde; "İdari yargı yetkisi idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. İdari mahkemeler; yerindelik denetimi yapamazlar, yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı veremezler." hükmü yer almaktadır.

            Dosyanın incelemesinden davacının ortağı olduğu limited şirketin vergi borcunun tahsili amacıyla mülkiyetindeki taşıtın kaydına konulan haczin kaldırılmasına karar verilmesi istemiyle dava açtığı, haciz kararının veya haczin kaldırılması istemiyle davalı idareye yapılmış başvurunun reddi yolunda tesis edilmiş bir işlemin iptali istemiyle açılmış davanın bulunmadığı anlaşılmaktadır.

            Belirtilen durum karşısında vergi mahkemesince davanın haciz kararının taşıt haczi suretiyle uygulanması üzerine haczin kaldırılmasına yani uygulamanın sona erdirilmesine karar verilmesi istemiyle açılmış olması nedeniyle 2577 sayılı Yasanın 2'nci maddesinin 2'nci bendine göre idari eylem ve işlem niteliğinde yargı kararı verilemeyeceği gerekçesiyle reddine karar verilmesi gerektiğinden temyize konu ısrar kararının sonucu itibarıyla onanması gerektiği oyu ile karara katılmıyorum.